Tarım Orman-İş Genel Başkanı Yusuf Kurt Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
– Yangınları neden günlerce söndüremiyoruz?
Geçmiş yıllardaki yangına müdahale teknikleriyle bugün yangına müdahale teknikleri arasında çok fark var. İklim değişikliği ve buna bağlı olarak yanıcı maddedeki nem oranların ve bağıl nemin çok düşük seviyelerde olması nedeniyle yangın riski artıyor ve tabiri caizse yangınlar artık koşar adım büyüyor. Modern dünyada, bu durum ve teknolojideki gelişmeler göz önünde bulundurularak yeni müdahale stratejileri geliştiriliyor. Bugün tartışılan konu yangınla mücadele ve yangına müdahale stratejisidir. Eskiden direkt yanan ağacın üzerine su sıkılıp işçilerin ellerindeki şaplaklar ile söndürme yapılabiliyordu. Bugün ise şu tartışılıyor; Uzak noktalarda yangını tutma. Bunun için yapay zeka destekli simülasyonlar, yangın yolu tahmini, riskli noktaların saatler öncesinde belirlenmesinde yapay zeka çözümlerinin kullanıldığı başarılı projeleri görüyoruz.
– Nedir uzak noktalarda yangını tutma?
Orman yangınlarında her bir ağacın, her bir canlının değeri tartışmasız. Ancak bazı durumlarda, yangının ilerleme hızına ve yönüne bağlı olarak, taktiksel fedakârlıklarla daha büyük bir yıkımın önüne geçmek mümkün. Bu noktada devreye giren yaklaşım, “yangını tutma operasyonları”. Yani belirli bir alanı feda edip ondan sonraki alanı kurtaracağız. En son Sakarya’daki Geyve yangınında 6 gün boyunca uğraştık. Yangın 6 gün sonra ziraat alanlarına ulaşarak doğal sınırlarında söndü. Oysaki yangını tutma stratejisiyle müdahale edilseydi ormanı yarı yarıya kurtarabilirdik.
– Biraz daha detay verebilir misiniz?
Yangına her zaman direkt su sıkmak yerine kaynaklarınızı bilimsel esaslara uygun olarak orman içi yollar, ormaniçi boşluklar, önceden açılmış yangın şeritleri veya uygun alanlardan yanıcı kütleyi uzaklaştırılarak müdahale cepheleri oluşturup arazörlerinizi o alanlara yerleştirip yangının size gelmesini bekliyorsunuz ve geldiğinde karşıya geçmesini engelliyorsunuz.
‘UYGULANIYOR AMA YETERSİZ’
Bu yöntemler hali hazırda da uygulanıyor ancak burada önemli olan nem, rüzgar gibi nedenlerle yangınların ilerleme hızı. Artık yakın mesafelerde değil çok daha uzak mesafelerde cephe açılmalı ve ayrıca yangın ekonomisin de tartışılmaya başlanmalı. Yangın söndürme stratejilerini değiştirmekten kastımız bu.
– Uçak ve helikopterlerin etkisi hangi noktada bu yeni stratejide?
Eskiden orman yangınlarına hava araçlarıyla müdahale çok daha etkili oluyordu. Çünkü yangın yavaş ilerliyordu. Araçlarla aynı noktalara su atıyordunuz. Şu anda bir helikopter su atıp geri dönüp tekrar sol alıp geri geldiğinde yangın 50-100 metre daha ileri gitmiş oluyor. Bu nedenle helikopter ve uçak günümüzde yangının başlamasından sonra ilk 10/20 dakikada işe yarıyor.
– Hava araçları bu kadar kısa zamanda harekete geçebilir mi?
Her ne kadar Orman Genel Müdürlüğü “11 dakikada müdahale ediliyor” dese de yangın ihbarı aldıktan sonra kalkışa hazırlanma süresi 8 ile 22 dakika arasında değişiyor. 22 dakika sonra yangına gittiğinde bitki örtüsü, arazi, hava koşullarına bağlı olarak yangın belirli bir büyüklüğe erişmiş oluyor, ama yine de etkili oluyor. Yangının ilk saatlerinde hava araçları elbette kritik bir rol oynar; ancak bir–iki saatlik etkili müdahale sürecinden sonra, uçakların ve helikopterlerin asıl etkisi yangının önünü kesmek değil, hızını bir nebze yavaşlatmakla yerde mücadele edenler fırsat vermekle sınırlı kalır. Bu noktadan sonra esas yük, karadan çalışan ekiplerin omzundadır. Ancak kamuoyunun beklentisi ve algısı nedeniyle, hava araçlarının sahadaki varlığı çoğu zaman teknik bir zorunluluktan çok, halkın tepkisini yatıştırmaya yönelik psikolojik bir manevraya dönüşmektedir.
‘EN KIYMETLİ SERMAYE DENEYİM’
– Yangınla mücadelede başka ne gibi sıkıntılar var?
Başlıca sorunları; rotasyon, liyakat, eğitim, orman köylülerinin mükellefiyetinin kaldırılması olarak değerlendiriyorum. Şunu unutmamalıyız: Araç kullanıcısı kadar mükemmeldir. Ne kadar çok envantere sahip olursanız olun başarınız kullanma beceriniz kadar olacaktır. Bu nedenle sadakate değil liyakate dayalı atamalar ile gelen idareciler en kıymetli sermaye olur.
‘ROTASYON HAFIZAYI SIFIRLIYOR’
Ancak Orman Genel Müdürlüğü’nde rotasyon meselesi var. Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde uygulanan rotasyon politikaları, personel arasında bölgesel deneyim paylaşımını ve kurumsal çeşitliliği artırma amacı taşısa da, özellikle saha tecrübesi ve yerel bilgi birikimi gerektiren görevlerde bu uygulamanın ters etki yarattığı görülüyor. Örneğin rotasyondan dolayı yıllarını Antalya’da geçirmiş, araziyi, iklimi, bitki örtüsünü bilen müdürü alıp Karadeniz’de bir yere veriyorsunuz. Siirt’teki başka bir müdürü ise alıp Antalya’ya gönderiyorlar. Adamın oradaki araziyi tanıması, rüzgarları, yangının dilini öğrenmesi yıllarını alıyor. Rotasyonla sosyal sermaye boşa harcanıyor, kurum hafızası sıfırlanıyor.
– Rotasyonun olumsuz sonucunun bu yılki yangınlarda payı nedir?
Ormancılıkla ilgili bir çok konuda yetkin olabilirsiniz ancak yangın bambaşka bir konu ve yılların tecrübesi ile uzmanlaşılabiliyor. Ben Eskişehir yangınında bölgedeydim. Üçüncü, dördüncü gün Ankara’dan gelen ekiplerin de desteği ile yangın söndürüldü. Çünkü yıllarca yangında çalışmış arkadaşları Ankara’ya çekmişlerdi. Hayatında doğru dürüst yangın görmemiş veya yeni göreve başlamış şefler, idareciler var, yangını gördüklerinde panik oluyorlar, nereden ve nasıl müdahale edeceklerini kestiremiyorlar, ekipleri de yanlış yönlendiriyorlar. Bu nedenle yangında çalışan uzmanlar rotasyon dışı bırakılmalı. Yangın riski yüksek bölgelere deneyimli idareciler atanmalı. Ve hatta artık yangın yükünün ağaçlandırma, bakım, üretim, köylülerin desteklenmesi gibi onlarca görevi olan şeflerin, işletme müdürlerinin üzerinde alınarak yeni yangınla mücadele birimleri kurulmalı.
– Eskişehir Orman Bölge Müdürü de yangının ortasında kaldı…
Yangını yönetmekle, oradaki bütün çalışanları sevk ve idare etmekle sorumlu bir bölge müdürü dahi yanma riskiyle karşı karşıya kalıyorsa sevk ettikleri, idare ettikleri zaten yanar. Bir ordu komutanı esir düşüyorsa askerler de gider. Burada liyakati konuşmak gerekir. Ağaçlandırma, üretim gibi birçok konuda yetkin olabilirsiniz ama yangın bambaşka konu ancak saha deneyimi ve yılların tecrübesiyle bir noktaya gelinebiliyor.
– Eskişehir’de 5 orman işçisi ve 5 AKUT gönüllüsünün şehit olmasında nasıl bir ihmal var?
Bakın Eskişehir’deki şehitlerimizin bilgisini vereyim. Biri üç ay önce başlamış, üçü sahayı tanımıyor, dışarıdan gitmiş. Biri de dozer şoförü. O da birkaç yıl önce işe başlamış. Diğer beş kişi ise AKUT personeli. Burada önünüze eğitim, saha tecrübesi ve arazideki yangın yönetimi çıkıyor. Bu insanlarımız neden oraya yönlendirildi, o riskli noktaya kim sevk etti? Bütün bunlar sorgulanmalı. Bugün ders almazsak yarın aynı felaketle yine karşılaşırız.
– Bursa’da da 4 şehidimiz oldu…
Üçü aracın devrilmesiyle şehit oldu. Aynı yoldan başka araçlar da geçti, devrilmedi. Orman içi arazide araç kullanmak tecrübe gerektirir. Tecrübesiz insanlar araziye sokulmamalı. Gönüllüler yangının gerisinde, lojistik hizmetlerde kullanılmalı.
– Sahada gördüğünüz başka yanlışlar neydi?
Eskişehir’de yaşanan son orman yangını sırasında, yangın sahasında milletvekillerinden valilere, kaymakamlardan komutanlara kadar çok sayıda üst düzey yetkili vardı. Sahadaki varlıkları kamuoyuna “devlet sahada” mesajı vermeyi hedeflese de, fiili müdahale süreci açısından ciddi operasyonel aksamalar yarattı.
‘AMELİYATTA İZLEYİCİ OLMAZ’
Yangınla mücadele sahaları, tıpkı bir ameliyathaneye benzer. Operasyona girmiş bir cerrahın başına izleyici toplamak ne kadar yanlışsa, yangına müdahale eden uzman ekiplere fiziki baskı ve dikkat dağıtıcı bir kalabalık oluşturmak da aynı derecede sakıncalıdır. Sahada bulunan protokolün fiziksel varlığı, koordinasyon ekiplerinin dikkatini dağıtır ve karar alıcıların iletişim kanallarını tıkar. Resmî araçlar ve koruma konvoyları, dar ve kritik yolları tıkayarak itfaiye ve orman müdahale araçlarının geçişini engeller. Kalabalığın varlığı, bölgede çalışan personel ve gönüllüler üzerinde baskı yaratarak moral ve motivasyonu olumsuz etkileyebilir.
‘POPÜLİZM ÖNE ÇIKIYOR’
Bu yaklaşım, kriz yönetiminde profesyonellik yerine popülizmin ön plana çıktığını gösterir. Müdahale eden ekiplerin görevi, kamuoyuna görsel mesaj vermek değil, yangını durdurmak. Protokolün yangın sahasına inmesi yerine, gelişmeleri merkezden takip etmesi, uzmanlardan brifing alması ve aktif operasyonun temposunu bozmaması gerekir.
– Yangınla mücadele sırasında orman işçileri neden sivil kıyafetli?
Tam bu noktada kaynak israfı da devreye giriyor. Bu yıl solüsyona batırılarak tutuşmayı geciktiren 22 bin takım giysi alındı. 16 bin işçiye ve yangında görevli personele dağıtıldı. Fakat yangına direkt müdahale edenlerin çoğu bunu giymiyor. Basında işçilerin sivil kıyafetle müdahalesinin görüntüleri çıkınca genel müdürlük üzerinde bir baskı oluşuyor ve yine alımlar yapıyor. Bu kaynak israfıdır.
– Neden giyilmiyor?
İşçinin giyime motivasyonu, zamanla yerleşmiş davranış alışkanlıkları, eğitim eksikliği ve yeterince içselleştirilmeyen iş güvenliği kültüründen kaynaklanıyor. Bunlar alındıysa giymek zorunlu olmalı, sürekli eğitim, farkındalık çalışmaları ve yerinde denetimle güçlendirilmeli ve başındaki amir, yangın kıyafeti giymeyen kişiyi yanan alana sokmamalı.
– Peki bu alınan kıyafette, kask, oksijen tüpü gibi yangın işçisinin acil durumda kullanabileceği neler var?
Şimdi orada şöyle bir gariplik var. Genel Müdürlük, sadece yangına dayanıklı kıyafetle ayakkabıyı alıyor. Kask, maske, battaniye, eldiven, gözlük… Bunları bölge müdürlükleri kendileri satın alıyor ve bir çanta içerisinde yangın işçilerine imza karşılığında veriliyor. Ama alınan binlerce kask, maske gözlük de kullanılmıyor. Buradaki sorun eğitim eksikliği ve bunları kullandırma motivasyonu.
‘KOL BANDI HAYAT KURTARIR’
– Bu kıyafetler yangın durumunda yeterince koruyucu mu?
Kıyafetler ve diğer envanterin standartlarının uygun olduğu ve testlerinin yapılarak alındığı söyleniyor. Ancak eksik olan şu ki biz yangınla mücadelede ne yazık ki teknolojiden yeteri kadar yararlanmıyoruz. Artık bir kol saati, kol bandı; kişinin hem konumsal bilgilerini hem de nefes alıp verme hızına kadar sağlık bilgilerini uzak merkezlere iletebiliyor. Bizim yangına gönderdiğimiz işçilerimize birer kol bandı taksak, yangının ortasındaki işçiye, alev nereden geliyor, tehlike ne kadar yakın bilgisini verebiliriz. Hayatları bir kol bandıyla kurtarabiliriz. Dışarıdan izleyen görür ve ona bir kaçış rotası çizer, yanmaktan onu kurtarabilir. 10 canımız yandı. Çok pahalı değil ama biz daha bu teknolojiyi bile kullanmıyoruz.
‘YANGIN TAZMİNATI OLMALI’
Orman yangınları ile mücadele eden, gece gündüz demeden binlerce derece ateşin karşısında savaşan memurlar, mühendisler için mutlaka yangın tazminatı verilmeli. Bu kadar riski alan bu kadar meşakkatli bir işle uğraşan bu kahramanların motive edilmesi, onurlandırılması açısından çok elzem. Şu anda, bölge müdürlüklerinde çalışan sekreterinde en üst amirine kadar verilen yangın fazla mesai ücreti değil ek olarak yangın tazminatı verilmeli.
‘HASAT KAYNAKLI YANGINLAR ÇOĞUNLUKTA’
– Bu yıl yangınların çıkış nedenleri neydi?
Resmi rakamlara göre yangınların yüzde 88’i insan faaliyetlerinden çıktı ve bu yüzde 88’in büyük çoğunluğu bu yıl hasatlardan kaynaklı.
Geçmişte saman pahalı değildi. Biçerdöver 15 santimetreden biçiyordu. Şimdi neredeyse toprağın üzerinden yalıyor. Toprakta bulunan taş demirle sürtününce kıvılcım atıyor. Küçücük bir kıvılcımla saman yanmaya başlıyor.
– İklim etkisinden de çok söz ediliyor…
Karar vericiler mutlaka bir sebep bulup konuyu kendilerinden uzaklaştırır. Deprem oluyor, fay suçlu. Sel oluyor, yağmur suçlu. Hastanede çocuklar ölüyor, virüs suçlu. Otel yanıyor, gaz suçlu. Maden patlıyor, grizu suçlu. Hiçbir suçu kendimizde aramıyoruz. Burada da ormanlar yanıyor, iklim suçlu. Yok öyle bir şey. İklim değişikliği önemli bir etken ama sorun bu değişime uyumlu mücadele stratejileri geliştirmemek ve gerekli, yeterli, etkin tedbirleri almamak.
‘ORMANIN GÖBEĞİNDE YANGIN ÇIKMIYOR’
– Bu yıl en çok hasat kaynaklı olduğu tespiti varsa seneye bunun için en pratik hangi önlemler alınabilir?
Öncelikle kırsalda orman içinde ve bitişiğinde yaşayan köylüler ile işbirliği yapılmalı, köylülere sorumluluk vermeliyiz. Bundan beş yıl öncesine kadar orman köylüleri yangına müdahale etmekle mükellefti ve zorunlu müdahale ederlerdi ama bu kaldırıldı. Yetkililer “11 dakikada yangına müdahale ediyoruz” diyor. Böyle bir gerçeklik yok. Sen edemezsin ama orman köylüsü 11 dakikada yangına müdahale eder. Çünkü hiçbir yangın ormanın göbeğinde çıkmıyor, bütün yangınlar yerleşim yerinin, tarım arazilerinin kenarında çıkıyor.
– Nasıl müdahale edecekler?
Bütün orman köylerine traktörün arkasına bağlanan su tankları dağıtabiliriz. Başlarına mutlaka sorumlu ekip, sorumlu kişiler koyarak herhangi bir yangın ihbarı durumunda hemen müdahale etmesini sağlayabiliriz. Artık yangını halk söndürecek, ormanı halk koruyacak. Bu noktaya geldik. Çünkü medyanın baskısı olmasa bu kadar bile müdahale yapılamazdı. Yangının artık topyekün bir mücadele olduğunu kabul etmeli, köylüsüyle, kentlisiyle, resmi kurumuyla, sivil toplum örgütleriyle birlikte mücadele yürütmeliyiz.
‘SİYASİ BASKI KALKMALI’
Yangının üzerindeki siyasi baskı, siyasi tartışmalar ortadan kalkmalı. Bütün arkadaşlarım canla başla 1500 -2 bin derecelere varan sıcaklıkların karşısında gece gündüz cansiperane mücadele ediyor. Ama ortada bir sorun var. Söndüremiyoruz. Bugüne kadar belirli bir büyüklüğe erişmiş yangılarda söndürme başarımız bir elin parmaklarını geçmez. Diğerleri doğal sınırlarına geldi ve söndü. İzmir yangınında “Denizi yanmaktan kurtardık” dendi. Yani yangın, yanacak alan kalmadığı için söndü. Oraya milyonlarca lira kaynak aktarıldı. Bu sadece Orman Genel Müdürlüğü personelinin mücadelesiyle olmuyor. En önemli yapacağımız iş yangının çıkmasını önlemek. Bunun için de orman köylülerini veya ormana yakın yerlerdeki yerleşim yerlerinde yaşayanları mutlaka bilinçlendirme kampanyalarını artırmalıyız.
‘ENERJİ HATLARI YER ALTINA ALINMALI’
– Enerji nakil hatlarından çıkan yangınlar da var. Özelleştirmelerin etkisi nedir, enerji şirketlerinin denetimi nasıl yapılıyor?
Birçok büyük orman yangınının çıkış nedeni enerji nakil hatları. Enerji nakil hatları bakımsız, hattın izlediği yolun da bakımı yok. Oradaki yanıcı maddelerin düzenli temizlenmesi lazım. Ama aşağıda ağaçlar büyümüş, 5-6 metreye varıyor, neredeyse elektrik teline değecek. Bunların bakımını yapması gereken elektrik dağıtım şirketleridir. Isparta’da 6 gün koca şehir elektriksiz kaldı, hesap soran olmadı. Bunlar elektrik dağıtım işini ihaleyle alırken bakımlarını da yapacaklarını garanti ettiler. Ama özel şirket mantığı maksimum fayda, maksimum karla çalışıyor. Bu da minimum yatırım demek. Kamera görüntüsü var, trafo patlamasından yangın çıkıyor. Ama o şirkete ceza kesilmiyor. Bu güne kadar birine bile ceza kesildiği ne duyuldu ne görüldü. Sadece hatların bakımlarıyla çözüm pek mümkün gözükmüyor. Teknik bir engel yoksa maliyetlere bakılmaksızın hatların mutlaka yer altına alınması düşünülmeli.
‘ALTINDA MADEN VARSA ORMANI KORUYAMIYORUZ’
– Yasa engeli var ancak buna rağmen yanan alanlar yapılaşmaya açılıyor mu, bu alanlarda madencilik faaliyetlerine başlanıyor mu?
2012/2025 arasında 28 bin 355 maden izni verildi. Toplamda 108 bin 884 hektarlık bir alan. Artık orman alanlarının değeri madenden düşük. Altında maden varsa biz ormanı koruyamıyoruz. Maden önceleniyor. Millilik yok, izinler veriliyor. Kanun gereği yanan alanlarda ne yapılaşmaya ne madene izin verilir. Fakat orada bir nüans var. Eğer izin önceden alınmışsa, şirket yandıktan sonra faaliyetine devam edebiliyor. Akla şu geliyor; “Şirket burayı yakacak”. Hayır, o da şöyle yanlış; Çünkü zaten izin almışsa orayı boşaltacak, ağaçları kesecek.
– Evet ama ağaç kesmek çok daha fazla tepkiye neden oluyor…
Evet, ayrıca maden işi bittikten sonra yapılacak rehabilite de gerçekçi değil. 20 yıl çalışıp çıkıyor, toprak değişiyor, kirleniyor. Madenler kadar bir başka sorun da yaylacılık. Devlet buna göz yumuyor.
– Yaylacılığın riski nedir?
Eskiden yaylada insanların hayvanlarını gütmesi için derme çatma bir yer olurdu. Şimdi yaylalara villalar yapılıyor ve devlet buna müdahale etmiyor. Yaylarımıza bakıyorum, Amerikan mutfaklı villa tipi evler. Sahibi İstanbul’da, Ankara’da İzmir’de… Birkaç tane olunca oraya yol geliyor, bir çark kurulmuş. Bu yaylalar sadece doğal tahribat değil, yangın riskini de oluşturuyor.
– Türk Hava Kurumu’daki (THK) uçakların durumu çokça tartışılıyor, sizin bu konudaki bilgileriniz nedir?
Buradaki sorun Orman Genel Müdürlüğü’nde değil. Biz yanlış yeri tartıştığımız için talan edilen THK’yi görmedik. Atatürk’ün mirası Türk Hava Kurumu maalesef son 15- 20 yılda bilinçli ve sistematik bir çökertme operasyonunun hedefi oldu. Sandık değil senaryo ile belirlenen liyakatsiz yönetimler, kurumu içten içe çürüttü; ehil olmayan ellerde THK, vizyonunu, itibarını ve işlevini kaybetti. Yetmedi, üzerine kayyum adı altında kuruma adeta pranga vuruldu; siyasi hesapların bekçiliğini yapan atanmış kadrolarla kurumsal irade yok edildi. Bu kurumun milyarlarca serveti, arazileri vardı ama kayyum marifetiyle çökertildi artık kendi giderlerini bile karşılayamaz durumda. Ellerinde 8 yangın söndürme uçağı vardı. Ne bakımını yaptılar, ne faaliyete geçirdiler. Çünkü amaç belliydi: Bu uçakların hangarlarda çürümesi isteniyordu. Türk Hava Kurumu’nu yönetenler ve özellikle kayyum dönemi bu araçların tekrar gökyüzüne çıkmaması için ya seyirci kaldı ya da bakımlarını yaptırmayarak bizzat engelleyici oldu.
‘THK KASITLI ÇÖKERTİLDİ’
– Neden bunu istediler?
Çünkü bu uçaklar ya hacizli ya da bakımsız bırakılarak işlevsiz hâle getirildi. Kayyum, kurumun geleceğini kurtarmak yerine olanı biteni izlemekle yetindi. Daha doğrusu, bana göre THK kasıtlı olarak çökertildi. Atatürk’ün göklerde yükselen ideali, bugünün ellerinde yere çakıldı. Bu sadece yönetimsel bir zaaf değil; bilinçli bir yok ediş. Kurumun içi boşaltıldı, teknik kapasitesi devre dışı bırakıldı, kurumsal hafıza silindi. THK’nın bugünkü hâli bir ihmalin değil, bir planın sonucudur. Bu dosya, sadece ihmalle açıklanamayacak kadar karanlık. THK gerçeklerini basın araştırmalı, kamuoyu öğrenmeli. Çünkü bu yalnızca bir kurumun çöküşü değil, cumhuriyetin ortak hafızasına ve halkın güvenliğine karşı işlenmiş ağır bir suç.
PORTRE
1970’de Artvin’de doğdu.1992 yılında Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden mezun oldu. 1996’da Anadolu Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı.
1999-2007 tarihleri arasında Çevre Bakanlığı, ÇED ve Planlama Genel Müdürlüğü’nde, mühendis, şube müdürü ,2007-2011 Orman Halk İlişkileri Genel Müdürlüğü’nde şube müdürü olarak bulundu. 2011’den bu yana Orman Genel Müdürlüğü Orman ve Köy İlişkileri Dairesi Başkanlığı’nda şube müdürü olarak görev yapıyor.
kaydırmaya devam ederek gündemden son dakika ve magazin haberlerine havadiskolik.com üzerinden anında erişebilirsiniz ve bizi twitter hesabımızdan takip etmeyi unutmayın ! https://x.com/havadiskolik
SEKTÖREL
1 gün önceSEKTÖREL
2 gün önceGÜNDEM
3 gün önceGÜNDEM
3 gün önceSEKTÖREL
10 gün önce
1
Bahçeli evlerdeki inşaat işçi çöken merdivenin altında kaldı
4991 kez okundu
2
Adana’da oğlu gözaltına alınan gazi, olay yerinde ne olduğunu anlamaya çalışırken saldırıya uğradı.
4963 kez okundu
3
Murat Susam ile Güzelliğin Adresi: Blonde Bayan Kuaförü
4804 kez okundu
4
Erdoğan hidroelektrik santrallerinin açılışında duyurdu: Tarım Kredi’de kırmızı ete indirim
3935 kez okundu
5
İzmir’de maymun paniği
3918 kez okundu