İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, Gazze Şeridi’nin tamamını işgal etme hedefi artık resmiyet kazandı. Güvenlik Kabinesi’nin, Gazze kentinin işgaline onay vermesi, sadece kuzeydeki bir operasyon gibi görünse de, bu adımın orta ve güney kesimlere yayılacağına dair güçlü işaretler var.
Gazze’de yaşayan 2,3 milyon insan için ise bu karar, yeni bir felaketin kapıda olduğunun habercisi.
1 MİLYON İNSAN DAHA ‘SOYKIRIM’ TEHLİKESİ ALTINDA
Gazze kentinin hedef alınması, bölgedeki yaklaşık 1 milyon Filistinlinin yeniden zorla yerinden edilmesi anlamına geliyor. Halihazırda ayakta kalan tek bir sosyal altyapının dahi bulunmadığı orta kesimlere sıkıştırılacak bu insanlar için ne barınma ne de güvenlik garantisi mevcut. İsrail’in ‘tahliye emirleri’ adı altında yürüttüğü bu politika, uluslararası hukuka göre açık bir nüfus mühendisliği ve toplu cezalandırma örneği olarak görülüyor.
Öte yandan, İsrail ordusunun üst düzey isimlerinin, özellikle Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir‘in, Gazze’nin tamamının işgaline temkinli yaklaştığı biliniyor. Ancak bunun nedeni, halihazırda bir soykırım boyutuna ulaşmış olan Filistinli kayıpların artacak olması değil, bilakis İsrail askerî kayıplarının artacağı öngörüsü ve hala hayatta olduğu düşünülen İsrailli esirlerin Hamas tarafından topluca ortadan kaldırılma riski.
HEDEF: FİLİSTİNLİLERİN TOPYEKUN İMHASI
Netanyahu hükümetinin öncelikli hedefi askeri değil siyasi. İçeride sağcı tabanı tatmin etmek, muhalefeti bastırmak ve yargıdan gelen baskıları gölgelemek için Gazze’deki ‘mutlak zafer’ stratejisi sürdürülüyor. Bu durum da sahadaki gerçeklerle siyasi populizmin çakıştığını gösteriyor.
Öte yandan, Gazze kenti işgal edildikten sonra sıranın orta kesimlerdeki mülteci kamplarına geleceği açıkça dillendiriliyor. Kamplar, hem Filistin direnişinin sosyolojik omurgasını oluşturuyor hem de sembolik bir anlam taşıyor. İsrail, Hamas’ı çökertme iddiasıyla yola çıkmış olsa da aslında tüm Filistin toplum yapısını ve hafızasını hedef alıyor.
Bu durum, savaşın topyekûn bir ‘kimlik ve halk imhasına’ dönüşmesi riskini doğuruyor. Zira bölgedeki mülteci kampları, sadece barınma alanları değil, aynı zamanda 1948 Nakbası‘nın mirasını taşıyan kolektif hafıza mekânları.
ULUSLARARASI TEPKİLER ZAYIF
İsrail’in bu denli ileri gitmesinin ardında ABD başta olmak üzere Batı’nın sessiz onayı yatıyor. Washington’dan gelen her ‘İnsani yardım ulaştırılsın’ çağrısı, sahadaki gerçeklikle çelişiyor. Zira yardım ulaştırılmadan önce insanlar hayatta kalmak zorunda. Aç bırakılan, susuz bırakılan, yersiz yurtsuz kalan Filistinlilere ‘güvenli bölge’ vaadi, savaşın PR ayağı olmaktan öteye gitmiyor. Diğer bir taraftan da sosyal medyada sık sık İsrailli dinci-faşist grupların Filistinlilere ait yardımlara saldırdıkları görüntüler hafızalara kazınıyor.
BM ise uzun zamandır tekrarladığı ‘Gazze’de güvenli hiçbir yer yok’ uyarısıyla adeta işlevsizliğini itiraf ediyor. Uluslararası hukuk mekanizmalarının çöküşü, Filistin halkını yalnız bırakan küresel ikiyüzlülüğü gün yüzüne çıkarıyor.
İŞGALİN SİYASİ VE ASKERİ SONUÇLARI
PEKİ, ŞİMDİ NE OLACAK?
kaydırmaya devam ederek gündemden son dakika ve magazin haberlerine havadiskolik.com üzerinden anında erişebilirsiniz ve bizi twitter hesabımızdan takip etmeyi unutmayın ! https://x.com/havadiskolik
SEKTÖREL
2 gün önceSEKTÖREL
3 gün önceGÜNDEM
4 gün önceGÜNDEM
4 gün önceSEKTÖREL
11 gün önce
1
Bahçeli evlerdeki inşaat işçi çöken merdivenin altında kaldı
4991 kez okundu
2
Adana’da oğlu gözaltına alınan gazi, olay yerinde ne olduğunu anlamaya çalışırken saldırıya uğradı.
4964 kez okundu
3
Murat Susam ile Güzelliğin Adresi: Blonde Bayan Kuaförü
4805 kez okundu
4
Erdoğan hidroelektrik santrallerinin açılışında duyurdu: Tarım Kredi’de kırmızı ete indirim
3936 kez okundu
5
İzmir’de maymun paniği
3918 kez okundu