
Donald Trump’ın göreve başladıktan sonra geçirdiği ilk hafta birçok başkanlık emrine sahne oldu. Göçmen krizinden dış ilişkilere dünyayı derinden sarsan hamlelerin yanı sıra Trump hükümeti kültürel birtakım değişimleri tetikleyecek kararlar da alıyor.
Bunların başında Demokratların devlet kurumlarına getirdiği DEI (Diversity, Equity, Inclusion) insiyatiflerinin kaldırılması yatıyor. DEI’ın Türkçe karşılığı çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık. Son dönemde Batı kamuoyunda çokça duyulan bu tabir hem devlet kurumlarında hem de şirketlerdeki kimlik politikalarının temelini oluşturuyor.
DEI NEDİR?
DEI insiyatifleri doğrultusunda tarihsel olarak haksızlığa uğradığı düşünülen kimlik gruplarına karşı pozitif ayrımcılık uygulanması talep ediliyor. Yani, siyahlar, kadınlar ya da LGBT grupları için işe alımlarda kotalar oluşturuluyor. Daha önceden işe alımlarda kimliklere resmi olarak bakılmıyordu. Ancak DEI politikalarını savunanlar, önceden kullanılan “kimlik tanımayan” işe alım yöntemlerinin, sorumlu kişilerin önyargılarından ötürü kötüye kullandığı ve bu “dezavantajlı” grupları dışarıda bıraktığını söylüyor.
İşe alımların ötesinde, DEI insiyatifleri insan kaynakları meselelerinde herkese eşit muamele güdülmemesi gerektiğini, tarihsel olarak haksızlığa uğramış gruplara bazı imtiyazlar tanınması gerektiğini öngörüyor. Bunun arkasında DEI destekçilerinin ideolojik konumu yatıyor. Özellikle muhafazakarların “Wokeism” olarak tabir ettiği bu ideoloji, ırkçılık tanımını yeniden belirliyor. Onlara göre, bir davranışın ırkçı olması için sadece ön yargı yeterli değil, ön yargı ve güç birlikte bulunmak zorunda. Yani siyah bir kişi, beyaz birinin aksine doğuştan imtiyaza sahip olmadığı için başka ırktan birine önyargılı davransa dahi ırkçı olamıyor.
TRUMP NEDEN KARŞI?
Trump cephesi, özellikle liberal gruplarda yaygın bu düşüncenin Batı medeniyetinin temellerini oluşturan liyakat ilkesine karşı olduğunu düşünüyor. Onlara göre iş başvurularında kullanılan kotalar, kabiliyeti adayların dışarıda kalmasına, yeterli olmayan kişilerin ise “doğru” kimliğe sahip olmalarından dolayı işi elde etmesine yol açıyor. Dahası, şirket kültürünün woke ideolojisiyle birleşmesi, çalışanlar adına toksik bir ortam oluşturuyor. Herkes “internette iptal edilme” korkusuyla fikrini söylemekten çekinir hale geliyor.
Trump, bu akımla ilk döneminde de mücadele etmiş olmasına rağmen şu anda ilk döneme kıyasla daha kuvvetli hamleler yapıyor. Bunun başlıca sebebi, DEI insiyatiflerini şirketlerinde bolca kullanmış teknoloji devlerinin yakın zamanda taraf değiştirmeleri. Elon Musk, uzun süredir DEI politikalarına karşı olsa da önceki seçimlerde Demokratlardan yana tavır alan Mark Zuckerberg ve Jeff Bezos, bu seçimde önce tarafsız kaldı sonraysa yemin töreninde soluğu Trump’ın yanında aldı. Bezos’a ait Washington Post, uzun yıllar sonra ilk kez bir Demokrat adaya destek açıklamayacağını duyurmuştu. Bezos’un Amazon’u DEI ekibinin varlığına son verdi. Zuckerberg de aynı şekilde seçim sonrası Meta’daki DEI ofislerini kapatacağını bildirdi. Ayrıca Zuckerberg, katıldığı bir podcast yayınında şirket kültüründe “maskülenliğin” şeytanlaştırıldığını, biraz daha maskülen bir ortamın zararının olmayacağını söyledi.
Bu iki iş insanının yanı sıra birçok Amerikan şirketi DEI politikalarını sonlandırıyor. McDonalds, Walmart, Target, Boeing, Ford, Harley Davidson gibi birçok şirket daha DEI ofislerini resmi olarak kapattı. Tabii Amerikan devlet kurumları da bu değişimin bir parçası oldu. Henüz Trump koltuğa oturmadan, FBI ve CIA de DEI politikalarını sonlandırdıklarını duyurdular.
DEI’NİN ARKASINDAKİ FİNANS GÜCÜ
Neredeyse tüm Amerikan şirketlerinin etrafını saran bu politikaların son dönemde yayılması ise tesadüf değil. Kimlik temelli kültürel hareketlerin özellikle 2020’deki George Floyd olayları sonrası hız kazanmasının yanı sıra şirketler böylesi politikaları gütmek için finansal birtakım motivasyonlar da taşıyorlar.
Blackrock ve Vanguard gibi küresel finans devlerinin başını çektiği ESG (Environmental, Social, Governance) yatırım sistemi bu politikaların arkasındaki temel güç olarak tanımlanıyor. ESG, yani Çevre, Sosyal, Yönetim sistemi, dünyadaki tüm şirketlerden çevreci ve sosyal eşitlikçi politikalar uygulamalarını talep ediyor. Bu uygulamalarla ESG puanını artıran şirketler yatırımcılar için daha güvenilir bulunuyor. Birçok yatırım şirketi, ESG puanının yükselmesi için DEI insiyatiflerinin önemine vurgu yapıyor.
Ancak son dönemde ESG yatırım sistemi terk edildi. Blackrock CEO’su Larry Fink, ESG tanımını kullanmaktan kaçındığını çünkü bu kavramın ciddi şekilde politikleştiğini söyledi. ESG’nin terk edilmesi DEI insiyatiflerinin de büyük ölçüde azalmasına yol açmış olabilir. Ancak birçokları ESG’nin isim olarak ortadan kalktığını ancak farklı formlarda hala devam ettiğini düşünüyor. Yatırım şirketlerine göre ESG benzeri yatırım sistemleri isimsiz olarak varlığını sürdürecek. Ancak Trump’ın enerji bakanı Chris Wright’ın çevre politikaları karşıtlığı ve fosil yakıtlara pozitif yaklaşımı göz önünde bulundurulursa şirketlerin sadece sosyal meseleler de değil, çevre konusunda da böylesi insiyatifleri geride bırakması söz konusu olabilir.
kaydırmaya devam ederek gündemden son dakika ve magazin haberlerine havadiskolik.com üzerinden anında erişebilirsiniz ve bizi twitter hesabımızdan takip etmeyi unutmayın ! https://x.com/havadiskolik