DOLAR 36,4399 % 0.05
EURO 39,4597 % 0.28
STERLIN 47,0596 % 0.11
FRANG 41,1611 % 0.64
ALTIN 3.403,52 % -0,54
BITCOIN 91.191,33 1.344

Freud ve Helen Fisher’ın gözünden: Aşkın bilinçaltı

Sigmund Freud, aşkı geçmiş deneyimlerimizin bir yansıması olarak görürken, Helen Fisher onu biyolojik bir süreç olarak açıklar. Netflix’in dikkat çeken dizisi Adsız Aşıklar da aşkın bu bilinmezliğini ekrana taşıyor. Farklı hikâyelerle aşkın psikolojik ve biyolojik yönlerini ele alan dizi, izleyiciyi derin bir sorgulamaya davet ediyor. Peki, aşkın gerçek doğası ne? Freud mu haklı, Fisher mı?

Yayınlanma Tarihi : Google News
Freud ve Helen Fisher’ın gözünden: Aşkın bilinçaltı

Aşk, insanoğlunun en güçlü ve gizemli duygularından biri. Peki, aşkın ardındaki gerçek mekanizmalar nelerdir? Sigmund Freud, aşkı bilinçaltımızın derinliklerinde saklı olan arzular ve çocukluk travmalarıyla açıklarken, Helen Fisher bunu biyolojik bir süreç olarak ele alır. Freud’e göre aşk, geçmişimizin gölgesinde şekillenirken, Fisher’a göre ise beyin kimyasallarının bir oyunu. Peki, hangisi haklı?

FREUD: AŞKIN BİLİNÇALTI KODLARI

Freud’a göre aşk, çocukluk dönemimizde yaşadığımız deneyimlerden etkilenir. Ona göre insanlar, bilinçaltlarında ebeveyn figürlerine benzeyen partnerler seçme eğilimindedir. Oedipus ve Elektra kompleksleri, aşkın temel yapı taşlarından biri olarak görülür. Freud’a göre sevdiğimiz kişiye duyduğumuz yoğun ilgi, aslında geçmişte alamadığımız duygusal tatminin bir yansımasıdır.

Ayrıca Freud, aşkı bilinç ve bilinçdışı arasında bir çatışma olarak görür. İd (içgüdüsel arzular) sürekli olarak zevk arayışında olup, süperego (toplumsal ahlak) ile çatışır. Sonuç olarak, aşk dediğimiz şey, aslında bastırılmış arzularımızın dışa vurumu olabilir mi?

HELEN FİSHER: AŞKIN BİYOLOJİK FORMÜLÜ

Helen Fisher ise aşkı romantik bir duygu olarak değil, evrimsel bir strateji olarak ele alır. Ona göre aşkın üç aşaması vardır:

Arzu (Lust) – Testosteron ve östrojenin etkisiyle başlayan fiziksel çekim.

Romantik Aşk (Attraction) – Dopamin ve serotonin salgılanarak beynin adeta bir “aşık modu”na geçmesi.

Bağlılık (Attachment) – Oksitosin ve vazopressin hormonlarının devreye girerek uzun süreli ilişkileri oluşturması.

Fisher’a göre, aşk aslında beynin biyokimyasal süreçlerinin bir sonucu. Bu yüzden aşık olduğumuzda kendimizi bağımlı hissederiz, kalp atışlarımız hızlanır ve sevdiğimiz kişiye odaklanırız. Hatta bu süreç, bazı bağımlılık maddelerinin etkisine benzetilir!

FREUD MU HAKLI, FİSHER MI?

Freud aşkı psikolojik bir ihtiyaç olarak görürken, Fisher onu biyolojik bir zorunluluk olarak açıklar. Peki, aşk gerçekten bilinçaltımızın oyunu mu, yoksa doğanın bizi üremeye teşvik eden bir tuzağı mı? Belki de aşk, insan zihninin ve bedeninin en büyük ortaklıklarından biri: Hem içgüdülerin hem de duyguların kusursuz bir dansı.


kaydırmaya devam ederek gündemden son dakika ve magazin haberlerine havadiskolik.com üzerinden anında erişebilirsiniz ve bizi twitter hesabımızdan takip etmeyi unutmayın ! https://x.com/havadiskolik

YORUM YAP