‘Elalem ne der’in felsefi yüzü: Heidegger’in ‘Das man’ kavramı
Gündelik hayatta sıkça kullandığımız “Elalem ne der?” cümlesi, yalnızca bir atasözü değil, bireyin toplumsal onay arayışı içinde kendi benliğini feda etmesinin bir göstergesi. 20. yüzyılın en önemli filozoflarından Martin Heidegger, bu durumu Varlık ve Zaman (Sein und Zeit, 1927) adlı eserinde “Das Man” (Almancada “herkes”, “insanlar”) kavramıyla tanımlıyor.
Heidegger’e göre birey, toplumun görünmez kurallarına boyun eğdiğinde kendi “otantik benliğini” kaybeder. “Das Man”, bireyin kendi kararlarını değil, “insanların genel olarak ne yaptığını” temel alarak yaşadığı bir varoluş biçimini temsil eder. Türkçedeki “elalem ne der?” ifadesi, işte bu felsefi boyutun halk dilindeki karşılığıdır.
HEİDEGGER’İN UYARISI: HERKES GİBİ OLMAK, HİÇ KİMSE OLMAKTIR
Heidegger, Das Man’ı modern toplumun en sinsi tehlikelerinden biri olarak görür. Çünkü bu kavram, bireyin sorumluluğu topluma devretmesini sağlar. İnsan artık kendi kararlarını değil, “herkesin yaptığı” şeyi yapar; kendi değerleriyle değil, toplumun beklentileriyle yaşar.
“Das Man” diyor Heidegger, “her şeyi düzenler, ama aslında kimse değildir.”
Bu durum, bireyin özgünlüğünü yok eder. İnsan “kendisi gibi” değil, “herkes gibi” olur. Yani “Elalem ne der?” korkusuyla hareket eden kişi, aslında kendi varlığını başkalarının bakışına teslim eder.
OTANTİK VARLIK: KENDİ SESİNİ DUYMANIN CESARETİ
Heidegger’e göre, özgürleşmenin yolu “Das Man”ın sesini susturmak ve kendi varoluşunun sorumluluğunu üstlenmekten geçer. İnsan, ancak kendi kararlarının ağırlığını taşıdığında “otantik varlık” haline gelir. Bu da, “elalem ne der?” yerine “ben ne istiyorum?” sorusunu sorabilme cesaretini gerektirir.
Filozof, bu durumu bir tür “varoluşsal uyanış” olarak tanımlar. Birey, toplumun anonim beklentilerinden sıyrıldıkça daha sahici bir yaşam sürer.
DİJİTAL ÇAĞIN DAS MAN’I: SOSYAL MEDYA VE GÖRÜNÜRLÜK ARZUSU
Heidegger’in 1920’lerde dile getirdiği bu kavram, bugün dijital çağda daha da güncel bir anlam kazanıyor. Artık “elalem” yalnızca komşular ya da akrabalar değil; takipçiler, beğeniler ve algoritmalar haline geldi.
Sosyal medyada onay alma arzusu, Das Man’ın dijital versiyonuna dönüşmüş durumda. Birey, özgünlüğünü “beğenilme” kaygısıyla değiştiriyor. Heidegger’in uyarısı bu noktada yeniden yankılanıyor: Toplumun sesiyle değil, kendi sessizliğiyle yüzleşebilen insan gerçek anlamda özgürdür.
kaydırmaya devam ederek gündemden son dakika ve magazin haberlerine havadiskolik.com üzerinden anında erişebilirsiniz ve bizi twitter hesabımızdan takip etmeyi unutmayın ! https://x.com/havadiskolik