“Üstünlük Esad’da, çünkü koltuğunu koruyor. Arap ülkeleriyle ilişkilerini tesis etti, Arap ligine döndü. Ama ülkenin yüzde 40’ına yakını kontrolünün dışında. Topraklarında 5-6 ülkenin askeri var. YPG ve hatta IŞİD sahada hala güçlü. Bu durumda “Tamamen kazandı” diyemeyiz. Kalıcı barış tesis edilemediği takdirde çatışmaların hatta iç savaşın tekrar patlama riski devam edecektir.”
Emekli Büyükelçi Ömer Önhon Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
Türkiye’nin BRICS’e üyelik başvurusu varsa ne anlama geliyor?
Uluslararası bir kuruluşa üye olmak için Dışişleri Bakanlığı yoluyla nota verilerek başvuru yapılır. Yani her şey kayıtlıdır. Nedir bunun gizli saklı yanı? Uluslararası bir kuruluşa üye olmanın gizliliği mi olur? Hadi kamuoyu bilgilendirilmiyor, Meclis’in, Meclis Dışişleri Komisyonu’nun böyle bir konuda bilgisi ve söyleyecek sözü olmaz mı? Doğru mu yanlış mı bilmiyorum ama yabancı bazı kaynaklar Türkiye’nin resmi başvurusunun aslında bir süre önce yapıldığını ve olumlu değerlendirilmediğini de ileri sürüyorlar. Konu tam bir muamma.
Olası bir üyelik Türkiye’ye ne kazandırır?
BRICS’e üyelik konusunun Türkiye’ye ne kazandıracağını, şayet doğruysa, niye bu kararın verildiğini izah etmek resmi yetkililerin işi. Ama şunu söyleyebilirim. BRICS üyeliğinin, üye ülkelerin yerel pazarına daha fazla girilmesine imkân tanıyacağı, yatırım kaynaklarına ve fonlara erişim sağlayacağı gibi üyeliği destekleyici söylemler abartılı. Çünkü bu ülkelerle ticareti geliştirmek için üye olmak gerekmiyor, üye ülkelerle zaten ekonomik, ticari ve yatırım ilişkilerimiz mevcut ve kendi mecrasında yürüyor.
‘TEK SEÇENEK DEĞİLSİN’ MESAJI
O halde amaç ne olabilir?
Batı’ya “tek seçeneğimiz siz değilsiniz, alternatiflerimiz var” mesajını vermek anlaşılan.
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin ziyaretinin önemi nedir?
Doğu Akdeniz’in en önemli iki ülkesi olan Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin iyi olması hem ikili ilişkiler, hem bölgenin istikrarı nazarından çok önemli. Bu bakımdan, gerginliğin sona erdirilmesi ve ilişkilerin yeniden tesis edilmesi çok iyi oldu. 2013’te ilişkilerin bozulmasına yol açan sebeplerin hiçbirinde değişiklik yok ama ilişkiler düzeldi. O zaman, 10 yılı neden kaybettik? Bu durum, “Şartlar değişti” veya “Ulusal çıkarlar böyle gerektirdi” diye açıklanamaz. Mısır, durduğu noktadan geri adım atmadan pragmatik hareket ediyor, ekonomi ve ticaret başta olmak üzere ikili konularda işbirliğini ilerletmek istiyor. Bölgesel meselelerde de Türkiye ile kapışmamayı tercih ediyor. İki ülke arasında görüş alışverişinde bulunulur, mümkün olan ölçüde işbirliği yapılır, ama pek çok konuda özlü bir işbirliği beklemeyin.
Hangi konularda özlü işbirliği beklenmemeli?
Türkiye’nin çıkarları nasıl etkilendi, telafisi mümkün mü?
10 yılda bundan başka da siyasi, ekonomik pek çok alanda telafisi mümkün olmayan kayıplar yaşandı. Türkiye’nin Mısır’la ihtilafa düşmesinden yararlanan Yunanistan ve GKRY ortaya çıkan boşluğa sızıp oraya yerleştiler. Normal şartlarda Ortadoğu’da çok bir karşılığı olmayan bu iki ülke, hiçbir zaman sahip olmadıkları konumu sayemizde elde etmiş oldular. Türkiye 13 yıl aradan sonra bir Arap Ligi toplantısana davet edildi. Bu başarı gibi sunuluyor. Asıl 13 yıldır neden davet edilmediğimizi sorgulamamız gerekmez mi?
TEMEK KONU: TERÖR
Sisi’den sonra sıra Esad ile görüşmeye mi geldi?
Türkiye ile Suriye arasında, adına yakınlaşma deyin, normalleşme deyin, sulh deyin, ne derseniz deyin, bir süreç aslında 2017’den itibaren başlatılmıştı. Bugün yaşanan hareketlilik, o sürecin devamıdır.
Süreç nasıl başlatıldı?
Rusya ve İran destekli Esad güçlerinin 2016 sonunda Halep’i ele geçirmesinden sonra Erdoğan iktidarının muhaliflerin Esad’ı koltuktan indiremeyeceğine kanaat getirerek, yeni bir arayışa girdiğini ve politika değişikliğine gittiğini söyleyebiliriz. Trump’ın ulusal güvenlik danışmanlarından General McMaster geçenlerde yayımlanan anılarında, Kasım 2017’de yapılan telefon görüşmesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump’a “Esad’ı Suriye iç savaşının kaçınılmaz galibi olarak resmettiğini” yazmış. AKP iktidarına en büyük zararı veren dış politika dosyası olarak değerlendirilen Suriye meselesinin iç politikada oy kazandıran ve kaybettiren bir hal almasıyla, Suriye meselesini bile “Çözerse AK Parti çözer” mesajını vermek ve muhalefetin eleştiri kozlarını elinden almak için, MİT siyasi talimat çerçevesinde Suriyelilerle kanal açtı ve süreci başlattı. Sürecin ilerleyen zamanlarında iki ülke savunma bakanları ve dışişleri bakanları görüştüler.
Bu kadar zaman geçmesine rağmen liderler görüşmesi neden gerçekleşmedi?
Türk hükümeti Mayıs 2023’deki parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar seçmene somut bir şeyler göstermek için acele içindeydi ama meseleler çoktu ve çözüm olgunlaşmamıştı. Dolayısıyla yetiştiremediler. Ayrıca, Esad da seçimlerde muhalefetin kazanacağını düşünüyor ve Erdoğan’a destek verecek adımlar atmak istemiyordu. Erdoğan iktidarı, amacına tam olarak ulaşamamış olsa da, Suriye ile bakanlar düzeyinde temas kuracak kadar ilerleme sağlamak suretiyle seçmene mesaj vermeye yetecek ölçüde ilerleme kaydedildi, bu da o zaman için işini gördü. Şimdi izlediğimiz gelişmeler bu sürecin yeni dönemidir. Mayıs 2023’den bu güne kadar olan zaman içinde Türkiye ile Suriyeli yetkililer arasında görüşmeler kesilmedi.
‘ER YA DA GEÇ GÖRÜŞECEKLER’
Peki Erdoğan-Esad görüşmesi ne zaman olur?
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik 3 Eylül’de Suriye’yle ilişkiler konusunda bir soruya verdiği yanıtta, sürecin başladığını resmi olarak teyit etti ve yol haritasının genel hatlarını da ortaya koydu. Daha fazla ayrıntıyı ise Lavrov’un açıklamalarından öğrendik. Rusya, kendi stratejik çıkarlarının gereği olarak, Türkiye ile Esad’ı barıştırmak için devrede ve bu defa bunu daha açıktan ortaya koyuyor ve konuyu kovalıyor. Erdoğan ile Esad, çok olağandışı bir şey olmazsa, er ya da geç görüşeceklerdir. Ama meseleler çok güç. Her bir meselenin çözümü bile yeni meseleler üretebilecek türden. Zor bir süreç, bugünden yarına çözüm beklememek gerekir. İki cumhurbaşkanının görüşmesinin ne zaman gerçekleşeceği, önemli ölçüde, meselelerin çözümüne yönelik müzakerelerde kaydedilen gelişmelere bağlı olacaktır.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, “Türkiye Suriye’den asker çekmeye hazır” dedi. Terör son bulmadan Türkiye asker çeker mi?
Türk askerinin Suriye topraklarında kalıcı olmadığını birçok resmi yetkili açıkladı. Bu yetkililer, sözkonusu bölgelerden Türkiye’ye güvenlik tehdidi oluşmamasını temin edecek bir düzen alınmasının beklendiğini ifade ettiler. Türkiye bu yönde tedbir alınmasını, mekanizma oluşturulmasını veya buna dair garanti verilmesini bekleyecektir herhalde.
Türkiye ve Suriye için en önemli konu başlıkları hangileri?
“Terör” başlığı her iki ülke için de temel bir konu. Terör deyince, Türkiye açısından, ABD tarafından eğitilen ve donatılan YPG’nin gelecekte ne olacağı ve YPG’nin şu anda elinde tuttuğu Suriye’nin yüzde 25’ine tekabül eden bölgelerin belli bir bölümünde otonom bir şekilde varlığını sürdürüp sürdürmeyeceği öne çıkıyor. Suriye ise tüm silahlı grupları terör örgütü olarak niteliyor, Türkiye’nin bu gruplara desteğini kesmesini istiyor. Hangi silahlı grupların terör örgütü olarak kabul edileceği önemli bir tartışma konusu olacaktır.
Suriye ile ortak zemin nasıl inşa edilir?
Kalıcı siyasi çözüm bulunmadan bu ülke istikrarsızlık üretmeye devam edecektir. Her an yine savaş patlayabileceği endişesi duyacağız. Siyasi çözümün zemini, hala, Rusya ve Esad yönetimi dahil tüm tarafların zamanında kabul ettikleri BMGK 2254’tedir. Ama Esad, savaşın kazananı olduğunu ve zayıf zamanında kendisine empoze edildiğini söylediği bu kararı uygulamayacağını söylüyor.
Esad sizce de kazandı mı?
Üstünlük Esad’da, çünkü koltuğunu koruyor. Arap ülkeleri ile ilişkilerini yeniden tesis etti, Arap ligine döndü. Bunlar “Esad kazandı” dedirtecek şeyler. Ama ülkenin yüzde 40’ına yakını kontrolünün dışında. Topraklarında 5-6 ülkenin askeri bulunuyor. Kuzeyinde ve kuzey doğusundan on binlerce silahlı muhalif var. YPG ve hatta IŞİD sahada hala güçlü. Ekonomi berbat. Bu durumda “Tamamen kazandı” diyemeyiz. Kalıcı barış tesis edilemediği takdirde çatışmaların hatta iç savaşın tekrar patlama riski devam edecektir.
BAE, Suudi Arabistan, İsrail, Mısır ve Suriye örneklerini dikkate aldığınızda Türkiye’nin dış politikada yaptığı U dönüşleri Türkiye’nin sözünün ağırlığını uluslararası alanda nasıl etkiliyor?
Uluslararası ilişkilerde politikalar, gelişmelere ve ihtiyaçlara göre tabi ki güncellenir. Düşmanlıklar da ebedi olmaz. Ama Türk dış politikasında izlediğimiz dönüşler bunların ötesinde bir şey. Hakkınızda “Bunlar bağırır çağırır, en üst perdeden konuşur ama bir noktada nasılsa yine döner” algısı oluşması hiç iyi bir durum değildirTakdir edilen ve saygı gören bir etiket markası olmanın temel şartları güvenilirlik, tutarlılık ve ölçüdür.
‘TÜRK İNSANI RENCİDE EDİLİYOR’
Türkiye AB’den uzaklaşıyor mu?
Türkiye ve AB’nin karşılıklı olarak birbirlerinden şikâyetçi oldukları çok fazla konu bulunuyor. AB, Türkiye’nin artık ortak değerlere bağlı olmadığı ve Batı’dan uzaklaştığı kanaatinde. Türkiye’nin AB üyeliğine Kıbrıslı Rumlar engel oluyor ama tek sorun bu değil. Rumların arkasına saklanan birçok AB üyesi ülke var. AB ülkelerindeki seçmen de çoğunlukla Türkiye’nin üyeliğine sıcak bakmıyor. Aşırı sağın yükseldiği Avrupa’da, Türklerin dini ve kültürel olarak AB’ye ait olmadıkları görüşü artık güçlü. Türkiye’de ise AB’nin kendisini dışladığı, ne yaparsa yapsın kabul etmeyeceği görüşü hâkim ve bunun yarattığı tepki var.
AB’nin savaştaki Ukrayna’yla bile vize serbestisi anlaşması var, Türkiye’yle yok. Türk insanı Avrupa’ya gitmek istediğinde vize işkencesine maruz bırakılıyor. Rencide ediliyor. İki tarafın çıkarına olan Gümrük Birliği Anlaşması dahi güncellenemiyor. Türkiye coğrafi ve tarihi olarak Avrupalı ama ortak değerler, kültürel, sosyal ve dini alanlarda Avrupalı olmadığı argümanı ileri sürülüyor hem Avrupa’da hem Türkiye’de çeşitli çevreler tarafından. İlişkileri artık bu yaklaşım şekillendiriyor.
‘ÜYELİĞİ OLASI GÖRMÜYORUM’
Bunların yanı sıra, Türkiye’de hukukun üstünlüğünden temel özgürlüklere kadar pek çok alanda maalesef sorunlar var. Şahsen, Türkiye’nin AB üyeliğini pek olası görmüyorum. Ama ortak stratejik çıkarlar, ekonomik çıkarlar ve realpolitik nedeniyle iki taraf da birbirini tam olarak kaybetmek istemiyor. Bu durumda belki atılacak en gerçekçi adım, yeni bir ortaklık modeli oluşturulması olur.
ÖMER ÖNHON KİMDİR?
Kingston Üniversitesi’nden mezun oldu. 1985’te Dışişleri Bakanlığı’na girdi. 2002-2006 arasında New York Başkonsolosu, 2006’da Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Genel Müdür Yardımcısı, 2009-2012 yıllarında Şam Büyükelçisi olarak görev yaptı. 2012’de Suriye’deki iç savaş nedeniyle Türkiye ile ilişkilerin gerginleşmesi üzerine Ankara’ya döndü. Ortadoğu ve Asya’dan Sorumlu Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı’na getirildi. 2014-2019 arası Madrid’te büyükelçilik yaptı. Ankara’da Uluslararası Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü görevinin ardından emekli oldu. Önhon’un “Büyükelçinin Gözünden Suriye” adlı bir kitabı bulunuyor.
kaydırmaya devam ederek gündemden son dakika ve magazin haberlerine havadiskolik.com üzerinden anında erişebilirsiniz ve bizi twitter hesabımızdan takip etmeyi unutmayın ! https://x.com/havadiskolik