HDP’nin eski Eş Genel Lideri Selahattin Demirtaş, yaklaşık 15 gün evvel bir yazı yazdı, Edirne F Tipi Cezaevi’nden… Dedi ki; “Muhalefet bu yüzde 70’lik kitleye ne diyor? İşte sorun da burada. Şimdi derli toplu biçimde bir ortada duracak ve ortak bir söyl…
HDP’nin eski Eş Genel Lideri Selahattin Demirtaş, yaklaşık 15 gün evvel bir yazı yazdı, Edirne F Tipi Cezaevi’nden… Dedi ki; “Muhalefet bu yüzde 70’lik kitleye ne diyor? İşte sorun da burada. Şimdi derli toplu biçimde bir ortada duracak ve ortak bir telaffuz üretip ortak bir sloganda ‘Voltran’ı oluşturamadıkları için aslında hiçbir şey söylemiyorlar…”
Voltran!
1980’lerde çocuk olanlar bunun ne demek olduğunu yeterli bilirler… 1980’li yıllarda televizyon için yapılmış bir dev robottur… Tam ismi ise Voltran: Kozmosun Koruyucusu’dur…
Bu dev robot, beş farklı aslanın birleşiminden oluşmaktadır. Böylelikle çok daha güçlü hale gelmektedir ve kötülüklere karşı savaşmaktadır.
İşte Voltran’cı bir çocuk olarak ben; Selahattin Demirtaş’ın ‘Voltran’ı oluşturmak gerek’ teklifine dikkat kesildim… Kendisine tek bir soru gönderdim: “Voltran nasıl oluşturulur?”
Cevap gecikmedi…
Demirtaş, Türkiye’de toplumsal birliğin önündeki en büyük manilerden birinin, tasalar ve dehşetler olduğunu söylüyor. Bunların tarihî temelleri olduğunun altını çiziyor: “Bununla birlikte, vakit içerisinde iktidarların yahut partilerin (kaygı ve korkuları) siyasi programlarının merkezine koymaları nedeniyle bunların bir kısmı da ‘inşa edilmiş dehşet’e dönüşmüştür. Fakat sonuç olarak bu endişeler var ve maalesef toplumu teslim almış durumda. Durum bu türlü olunca da toplumda ve siyasette sağlıklı düşünme tabanı ortadan kalkıyor.
Bu dehşet iklimini en çok istismar eden, AKP-MHP iktidarıdır. Ülkeyi felakete sürüklemiş, iflas noktasına getirmiş bir zulüm iktidarına karşı bile tüm muhalefetin eksiksiz bir ortaya gelememesinin yahut kısmen geliyor olsalar bile gereğince heyecan yaratamamalarının nedeni de bu kaygıların yol açtığı kutuplaşmadır.”
Korkular yersiz ve temelsiz değil
Peki tek neden bu mu?
Demirtaş’ın yanıtı şöyle: “Elbette budur demiyorum fakat en kıymetli nedendir diyebiliriz…”
“Hiçbir siyasetçi açıkça tabir etmese de örneğin hala Atatürkçüler İslamcılardan, İslamcılar Atatürkçülerden, Aleviler Sünnilerden, Kürtler hepsinden, hepsi de Kürtlerden korkuyor. Solcular sağcılardan, sağcılar solculardan korkuyor. Bu kaygılar yersiz ve temelsiz değil, lakin aşılmaz da değil. Bu kısımlardan biri yahut birkaçının iktidara gelince geri kalanlara haksızlık ve zulüm yapacağı korkusu ne yazık ki hala var ve bu durum görmezden gelinerek siyasi tahliller üretilemez.
Hakkını yememek gerek, bu hususta muhalefetin kıymetli gayretleri, pahalı teşebbüsleri var. Lakin Cumhuriyet’i, ikinci yüz yılında gerçek bir demokrasiyle taçlandırmak istiyorsak daha fazlasına gereksinim var. Tüm partilerin ve toplumsal bölümlerin birbirleriyle konuşabileceği, müzakere yürütebileceği bir taban yaratılması gerekiyor.”
Önce kapının önünü, sonra el ele tüm mahalleyi temizlemeli
Korkuları yenmenin problemlerin çözüldüğü manasına gelmeyeceğini lakin problemleri çözme imkanını, atmosferini sağlayacağını belirtiyor Selahattin Demirtaş: “Bu kaygıları yaratanlar, muhalefet partilerinin mevcut idareleri ve başkanları olmasalar bile kaygıların giderilmesi için sorumluluk almaları, bahadır davranmaları gerekir. Bunun için herkes, tabiri caizse evvel kendi kapısının önünü süpürmeli, sonra el ele vererek beraberce tüm mahalleyi temizlemelidir.
Her birimiz, bizden korkanların tasalarını gidermekle sorumluyuz. Bunu yapmadan sağlıklı bir tartışma yeri bulamayacağız. Yani benim çağrım tek bir siyasi ittifak yahut vilayetle de tek bir cumhurbaşkanı adayı etrafında buluşmak değildir. Elbette bunlar da olabilir fakat bundan evvel, topluma beraberce inanç ve garanti verebilmek için samimi bir yüzleşme, özeleştiri ve cesaretli siyasi çıkışlara gereksinim var. Sonrasında olağan ki tüm partiler birbirleriyle oturup konuşmalı, müzakere etmelidir. Bundan daha doğal ne olabilir ki?”
Madde unsur Voltran!
Parti ve önder ismi vermeden muhalefet hangi dehşetleri gidermekle sorumludur diye ana çizgileriyle belirtmek istersek kanımca şöyle bir tablo çıkar:
* Tek parti devri uygulamalarına geri dönülmeyeceğinin, dindar insanların baskı görmeyeceğinin, Kürt kimliğinin yine inkar edilmeyeceğinin, vesayet rejimine prim verilmeyeceğinin, laikçilik yerine özgürlükçü laikliğin temel alınacağının, itimadını ve garantisini topluma vermelidir.
* Toplumdaki bölünme, silah, şiddet, terör dehşetlerini giderecek halde barış ve birlikte hayat siyasetleri öne çıkarılmalıdır. Kürt meselesinin TBMM’de tahlili ile ayrışmanın değil, daha güçlü birlikteliğin gelişeceğine toplumu ikna etmelidir. Silahların tümden devre dışı kalacağı kalıcı barış için daha fazla inisiyatifin alınabileceğini göstermelidir. Kürtlerden korkmamak gerektiğini, aksiyon ve telaffuzlarıyla daha güçlü formda ortaya koyarak topluma itimat ve garanti vermelidir.
* Milliyetçilik çizgisinin ırkçılığa, faşizme varmayacağının, Türkçülüğün resmi ideoloji olarak topluma ve devlete dayatılmayacağının, farklı kimlikleri Türkçülük içinde eritme, asimile etme siyasetlerine meyledilmeyeceğinin, etnik kimliğe dayalı bir millet oluşturma uğraşından vazgeçileceğinin itimadını ve teminatını topluma vermelidir.
* Siyasal İslam’ın devlete ve topluma bir ideoloji olarak dayatılmayacağının, cemaat ve tarikatların devleti ve kamusal alanı ele geçirmelerine fırsat tanınmayacağının, tüm hayat üsluplarına, bütün farklı inançlara, özgürlükçü laiklik çerçevesinde hürmet duyulacağının, radikal dini yorum ve uygulamalardan uzak durulacağının, İslam’ın bir barış ve müsamaha dini olarak yaşanılacağı itimadını ve teminatını topluma vermelidir.
Bu ve gibisi endişeler giderilebilirse toplumu da muhalefeti de bir ortaya getirmek çok kolay olur. Sonrasında beraberce, üniversal demokrasi ve insan hakları prensipleri doğrultusunda demokratik Cumhuriyet’i ikinci yüz yılda beraberce inşa edebiliriz. Ekonomik kriz, işsizlik ve yoksulluk da lakin bu formda tahlile kavuşturulabilir.
AKP-MHP iktidarı tam da bu kaygıları kaşıyor ve kanatıyorken muhalefete düşen şey, endişelere teslim olmak yerine bahadır davranarak toplumu içinde bulunduğu felaketten kurtaracak birlikteliği ve tahlil programını ortaya koymaktır.
‘Voltran’ı oluşturmak’ dediğim budur.